Haz Hanımla Akşam Yemeği / hikaye

Tayyip ASAR (Kasım, 2021)

Dünya’da sıradan bir gün, evde yaptığım filtre kahvemi ofisimde kitap eşliğinde yudumlarken Facebook(Meta) hesabıma bildirim geldi. Homo- economicus adındaki biri bana arkadaşlık isteği göndermişti. Bu ismi bir yerden hatırlar gibiydim. Ama nereden olduğunu bulamadım. Tereddüt içinde olsam da arkadaşlık isteğini kabul ettim. On saniye geçmeden bana mesaj attı. İleride keşke cevaplamasaydım dediğim mesajda benimle tanışmak istediğini, Facebook(Meta) hesabımda yazdığım özelliklerin onunkiyle ortak olduğunu ve çok yakışıklı olduğumu söyledi. İlk olarak benle dalga geçtiğini düşünsem de yazışmaya devam ettikçe benim de ona kanım kaynadı ve buluşmak istediğimi söyledim. Onu boğaz manzaralı bir restoranda akşam yemeğine davet ettim. Yediği yemeğin parasını kendisinin ödemesi şartıyla kabul etti. Çok heyecanlanmıştım. Yoğun ve topluma faydası olmayan hayatımda bir farklılık olacaktı.

Restoranın önünde buluştuk. Çok güzel bir hanımdı. “Merhaba, ben Mete” dedim. İsmi uzun olduğundan ona nasıl hitap edeyim diye sordum. Aslında homo- economicus benim göbek adım dedi. Gerçek adım ise Haz diye ekledi. İsminin çok güzel olduğunu söyledim ve restorana giriş yaptık. Çatı katına çıktığımızda aynı manzarayı gören iki farklı masayla karşılaştık. Hangisine oturalım diye sordum. İkisinin de faydasının aynı olduğunu hangisini seçersek seçelim kayıtsız kalacağını söyledi. Söylediklerinden bir şey anlamasam da sağdaki masaya geçelim dedim ve sandalyesini çekip oturmasına yardım ettim. Saçları açık sarı, beyaz tenli bir hanımefendiydi. Ancak gerçek sarışın değildi. Saçlarına baktığımı fark edip konuşmama fırsat vermeden “Evet, gerçek sarışın değilim” dedi. Şaşırıp sükunetimi korudum. O ise konuşmaya devam etti. “Havalar sıcak olduğundan saçımı açık renk olan sarıya boyadım. Böylelikle güneşten daha az etkileniyorum. Aslında beyaza boyasam da benim için fark etmezdi “dedi. Ağzından çıkan her cümle Haz hanımın çok farklı biri olduğunu düşündürüyordu. Farklı tarz ve düşüncelere açık olduğumdan bu konuyu üstelemedim. Garson gelene kadar sohbet ettik. Ona nelerden hoşlanırsın diye sorduğumda dağcılık yapmayı severim dedi. Ona göre dağın zirvesi hayatın dengesine ulaşmakmış. Bu düşünce tarzı çok hoşuma gitti. Ama gelirinin tamamını harcayıp hiç tasarruf yapmadığını öğrenince biraz yadırgadım. Belki de gelecek kaygımın olmasından dolayıydı.

Yan masamızdaki amcalardan biri garsona içecek olarak kola getirmesini söyledi. Diğer amca ise kola zararlı, benim hatırım için bugünlük ayran iç dedi. Amca da duygusal davranıp arkadaşını kıramadı ve ayran getirmesini rica etti.

(Konuşmaya şahit olan Haz Hanım)

Haz Hanım: Mete Bey, yandakiler ne kadar da duygusallar değil mi?

Mete (Ben): Hatırı için ayran içmesi çok güzel. Arada böyle yapmak dostluğu da pekiştiriyor bence.

(Biraz soğuk bir tavırla)

Haz Hanım: Bana biri böyle bir şey söylese asla ayranı içmezdim. Çünkü ben seçici biriyim. Bana böyle ifadeler kullanmazsınız umarım. Çünkü bu tutarsızlık ifadesidir.

Biraz terlemeye başlamıştım. Benim için çok basit olan bir konuda aşırı tepki göstermişti. Yemek seçimine geçmek için garsondan menüyü istedim. Menüleri getiren garson seçimi yaptıktan sonra beni çağırabilirsiniz dedi.

Mete (Ben): Haz Hanım ne yemek istersiniz?

Haz Hanım: Faydalarına baktım ve beyti kebabını tercih ediyorum.

Mete (Ben): Beyti’yi ben de çok severim. Ama faydasını nasıl hesapladığınızı merak ettim?

Haz Hanım: Tam bilgiye sahibim de ondan. Sen pek anlamazsın.

Duygusuzca verdiği cevap ile beynimden vurulmuşa döndüm. Geceyi berbat etmemek adına susmayı tercih ettim. Artık kebaplar gelmiş afiyetle yiyorduk. Gerçekten aç olmalı ki kebabı ilk alışında inanılmaz   bir tutku ile yedi. Ancak sonraki her bir lokmasında daha az zevk aldığını fark ettim.  Kebapları tabaklardan süpürdükten sonra sıra tatlı söylemeye gelmişti.

Mete (Ben): Ben sütlaç ile künefe arasında kararsız kaldım.

Haz Hanım: Ben asla kararsız kalmam. Çünkü bilgisiz insanlar kararsız kalır. Tabi ki de Künefe isterim.

Buluştuğumuzdan beri garip ve duygusuz davranan Haz Hanım gibi ben de üstünde bol dondurma olan künefeyi tercih ettim. Kibar bir şekilde tatlımızı yerken garsonu çağırıp iki çay rica ettim. Garson hareket edecekti ki

(Ne istediğini bilen bir tavırla)

Haz Hanım: Ben çayı severim, dondurmayı da severim. Kusura bakmayın ama diş minelerime zarar vereceğinden ikisini bir arada asla yemem. Benim çay kalsın lütfen.

Artık Haz hanımın ağzından hangi kelime çıksa şaşırmayacağımdan tatlımı yemeğe devam ettim. Belirli bir süre yedikten sonra Haz Hanım tatlının daha yarısını yemediği halde ben daha istemiyorum dedi.

Mete (Ben): Haz Hanım karnımız da doyum noktasına geldi herhâlde.

(Sinirli bir şekilde)

Haz Hanım: Ne söylediğinize dikkat edin beyefendi. Asla doyum noktasına kadar yemem.

Artık sabrım taşmıştı. Bitkin bir tavırla hesabı istedim.

Mete(ben): Kusura bakmayın Haz Hanım size daha fazla katlanamayacağım.

Haz Hanım: Asıl ben size katlanamayacağım. Siz tutarsız, bilgisiz ve doyum noktasına kadar yemek yiyen düşük bir insansınız. Benim rasyonel olmamın sizi rahatsız etmesi gayet normal.

İkimiz de söylene söylene hareket etmeye başladık. Merdivenin oraya geldiğimizde ayağım kaydı ve düştüm. Merdivenden yuvarlanarak düşüp kafamı vurmamla yataktan yukarı sıçramam bir olmuştu. Nasıl yani? Hepsi bir rüya mıymış?

Derin bir nefes aldım ve doğruldum.Sonra çalışma masamın üzerindeki mikro iktisat kitabını fark edince her şeyi anladım. İktisatta tüketici davranışlarını incelediğimiz rasyonel ve hayali bir karakter olan homo- economicusu rüyamda bir kadın olarak görmüştüm. Çünkü bu her şeyi açıklıyordu.

Homo-economicus; tam bilgiye sahip, seçici, duygusuz, tutarlı ve çoğu aza tercih eden biriydi. O tutku ve haz duyduğu şeye fayda diyordu ve ihtiyacı olan malı kullanmaya devam ettikçe duyduğu haz(fayda) yani marjinal faydası (Son fayda) azalıyordu.

Suyu örnek olarak verebiliriz. Çok susamış biri, suyu ilk içtiğinde faydası en yüksekte olur. İçmeye devam ettikçe su ihtiyacı azalır ve daha az haz duymaya başlar. Biz buna marjinal faydasının yani son faydasının azaldığını gösterir diyoruz.

Teorik bir karakter olduğu için o tam bilgiye sahiptir. Bu yüzden hangi malın faydası ne kadar biliyor. Eğer ki malların faydaları eşitse ve ikisinden birini tercih edecekse kayıtsız kalıyor. Çünkü onun için fark etmiyor. O kazandığı faydaya bakar. Biz insanlar tam bilgiye sahip olmadığımız için tercih yaparken kararsız kalabiliyoruz.

Homo-economicus, faydayı dağa benzetmiş ve onun zirvesine çıkmak için her şeyini vereceğini söylemiştir. Hayattaki dengenin dağın zirvesinde olduğuna inanıyor. Bunun için de gelirinin tamamını harcaması ve hiç tasarruf yapmaması gerekiyor. Anlaşıldığı üzere gelecek kaygısı duymayan biridir.

Doyum noktası onun için doyduğu noktayı değil zarardan önceki son çıkışı gösteriyor. Yani bizim kullandığımız doymak kelimesinin anlamı onun için farklı bir şeyi ifade ediyor.

Kabustan uyandığım için çok mutluydum. Gün içinde KPSS’ye çalıştığım yetmiyormuş gibi rüyalarıma da giriyordu artık. Artık bu konuyu unutmayacağım kesinleşmiş oldu.

Gelecek kaygısı içinde yaşayan biri olarak bu rüya, bana Lokman Hekimin şu sözünü hatırlattı:

” Ayağını sıcak tut, başını serin; kendine bir iş bul, düşünme derin derin.”

Sıkıntının bereketini elde etmeniz dileğiyle…