Ağlayabilen Adam / şiir

Adnan FARUK (Hatay, 2022)

Ağlamak.
Ağlayamıyorum.
Ya da ağlamaktan korkuyorum.
Göz pınarlarım kurumuş gibi.
En son ne zaman ağladığımı bile hatırlamıyorum.
Hem niye ağlıyoruz ki, üzüldüğümüz için mi,
Sevinçten mi yoksa çaresizlikten mi?
Peki ya ağlamayanlar, ağlayamayanlar?
Onlar neden küserler göz yaşlarına?
Korkak gibi görünmekten mi korkuyorlar?
Güçsüz mü hissediyorlar ağlayınca?
Oysa korkaklıktan korkanlar da korkak sayılmaz mı?

Ya ben?
Ben niye ağlayamıyorum?
Kendime ağlayabilecek kadar tanıyor muyum kendimi?
Ağlamak için cesur olmadığımı biliyorum
Ama ağlamaktan ürkecek kadar korkak da değilim.

Aklımın içinde deli gibi koşup bu soruların cevabını kovalarken
Gözlerim aşağılara takıldı, gönlüme doğru.
Orada ağzı geniş ve simsiyah bir kuyu vardı.
Hiçbir duygumun kaçamayıp içine düştüğü ve kaybolduğu bir kuyu.
Meğer düşen her bir duygum bu kuyudaki suyu emiyormuş.
İşte ben bu yüzden ağlayamıyorum.
İçime atıp da kurtulduğumu sandığım her bir duygum;
Keder, hüzün, öfke, korku, sevinç ve AŞK!
Şimdi her biri bomboş bir kuyuya atılan taşlar gibi
Yankılanıyor içimde,
Zihnimde
Ve tenimde.
Duyuyorum.
Gözlerimi kapattıkça daha derinlerden geliyor sesleri.
O yankıların sarhoşluğunda ha düştü ha düşecek
Derken kuyunun içine,
Ağlamanın bir yolunu buldum:
Yazmak.
Hem de hüngür hüngür yazmak.
Kalemim gözlerim oldu mürekkep de gözyaşlarım.
Çünkü dünyayı kalemin ve yazmanın penceresinden görüyorum.
Kağıtlarsa gamzesi olmayan uçsuz bucaksız yanaklarım.
Evet!
Evet, artık ağlayabiliyorum.
Hem de öyle çok ağlıyorum ki
Kalemimden akan gözyaşlarım hiç durmuyor 
Ve yanaklarım sırılsıklam şimdi.

Ağlıyorum.
Yaza yaza ağlıyorum.
Hıçkırıklarım her bir kelimenin altında saklı.
Sadece gerçekten ağlayabilenler duyuyor onları.
Öyle gözleriyle ağlayanlar falan değil.
Kalemle, kağıtla, kalbindeki kuyuyla ağlayanlar duyuyor beni.
Ağlıyorum.
Ağlamaktan ellerim mürekkebin karasına boyanmış.
Şimdi ne kadar ağlıyorum biliyor musunuz?
Ne kadar yazıyorsam o kadar ağlıyorum…

(18.06.21, Hatay)