Tunahan GÜDER (Çorum, 2022)
Matematik… Bu kelimeyi duyduğumuzda sanırım ezici çoğunluğumuz için aklımıza gelen şey sayılar, problemler belki ona biraz daha katlanabildiysek bilinmeyenlerden ibarettir. Aklımızın gözümüze indiği dönemde bu anlaşılır olmakla beraber aslında yukarıda bahsettiğimiz kavramlar matematiğin bedeninin birer parçasıdır. Kendimizi ve evreni anlamamıza yardımcı olacak asıl şey ise onun ruhudur.
Matematiğin ruhu dediğimiz şey onun hayatımıza yansımasıdır. Biz alemlerin efendimiz (sav)’in yüzü suyu hürmetine yaratıldığına inanıyoruz. Nitekim birçok sorunun temelinde sevgisizliğinin olduğunu görürüz. Bununla birlikte evrenin matematiksel temeller üzerine kurulduğunu biliyoruz ve onunla anlamlandırabiliyoruz.
Nüfusumuzun çoğu için gereksiz olan şeylerden bir tanesi dünyayı değiştirmektir. Hatta kimi zaman şu şekilde motivasyon konuşmalarına şahit oluruz: “Boş ver dünyayı sen mi kurtaracaksın.” İşin kötü tarafı hayatta karşılaştığımız zorluklar ve çektiğimiz yalnızlıklar sonucunda da gerçekten böyle olduğunu düşünmeye başlar ve yavaş yavaş yozlaşmaya, ideallerimizden vazgeçmeye başlarız. Ve artık dünyada var olma sebebimiz iş bulmak, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak, onları evlendirmek ve huzur içinde ölmek olur. Ama şayet vicdanınızı henüz öldürmediyseniz size şunları söylediğinizi duyarsınız: “Ne yani bu kadar basit mi? Hani insan tüm mahlukattan üstündü? Dünyaya sadece onun içindeki yaşam belirtisi gösteren tüm canlıların yaptığı ortak şeyleri yapmak için mi geldik? Sadece bunun için olabilir mi?” Tabiki bir dipnot geçmeden de edemem. Her devrim önce kendi çocuklarını yer dolayısıyla yeni bir şey için mücadele ederken yıpranmamak elde değildir. Dolayısıyla sevdiğimiz insanların 1984’ün Julia’sı edasıyla değil de bizleri gerçekten sevdiği ve bu sevginin sonucu olarak bunları söylemelerine değildir eleştirim. Zaten o insanlar da zaten farkında olsun ya da olmasın kapısının ya da mahallesinin önüyle bile olsa dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için mücadele eden insanlardır.
Bizlere ideallerimiz için umut veren kavramlardan biri Matematiktir. Amerikalı sosyolog Everett Rogers tarafından 1962 yılında yayımlanan “Yenilik Dağılım Yasası”, ortaya konulan bir ürünün veya bir fikrin topluma yayılmasını matematiksel olarak modelleyen bir çalışmadır. Bu modelleme de toplum 5’e ayrılır. Bunlar sırasıyla yenilikçiler, erken benimseyenler, erken çoğunluk, geç çoğunluk ve takipçiler. Toplumun %2,5’luk kesimini oluşturan yenilikçiler yeni bir ürünü, bir fikri ortaya koyan insanlardır. Bu kişilerin kendi fikirlerini topluma kabul ettirebilmesi için eşik değeri geçmesi yani erken benimseyen %13,5’lik kısmın bu fikri kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla da bu şu anlama gelir: Toplumun %16’sı kabul ettiği takdirde artık domino taşları devrilmeye başlamış demektir. Peki ama toplumun %16’sına nasıl ulaşacağız? Bunun da cevabı basit: Onlara neyi yaptığımızı değil neye inandığımızı göstererek.
Yenilik Dağılım Yasası her ne kadar bize dünyayı değiştirmenin imkânsız ve sanıldığı kadar zor olmadığını gösterse de – en nihayetinde her insanı değiştirmek zorunda olmadığımızı öğrendik- şunu aklımızdan çıkartmamız gerekir: Bu tarz mücadeleler bir ekip işidir. Eğer inanan, gayretli ve yeterli donanıma sahip bir ekibiniz varsa değişime önayak olabilir ve kendinizden sonra gelenlere ilham kaynağı olabilirsiniz. Örneğin Beyaz Mürekkep ekibi olarak dergimizin ilk sayısını çıkartma çalışmalarına başladığımız zamanlar da dün ahirete intikal eden Rasim Özdenören’in(Allah rahmet eylesin) de içinde bulunduğu Yedi Güzel Adam’la tanışmıştık. Onlarla tanışmamız bugün hala devam edebilmemiz için bizlere önemli ilham kaynağı oldu. Onların yazdığı ve onlarla ilgili yazılmış eserleri inceleyerek bugün kendi yolumuzu inşa ediyoruz. Diğer yazar kardeşlerimizle beraber onların bıraktığı mirası devralarak daha ileriye taşıyacağımıza inanıyoruz.
Roma uno die non est condita. Sonuç olarak Roma’nın bir günde kurulmadığı gerçeğini unutmamak gerek. Bu ister yeni bir fikri ortaya koyduğumuzda olsun ister ekibinizin oluşturulması, kalbi aynı duygularla ve aynı ritimle atan dostlarınız olsun fark etmez her zaman böyledir. Sabırla hareket etmek gerekir nitekim Hz. Allah sabredenlerle beraberdir.
Tefekkür ve teslimiyet içinde kalmanız dileğiyle…