Coğrafya Kader Mi? / deneme

Tayyip ASAR (İstanbul,2022)

    Eski zamanlarda kanunların olmadığı dönemlerde ağızlarda dolaşan bir söz vardı: “Güçlü olan sahip olur”. Güç neydi? Para, mal, kuvvet ve adet. Güç bir sürü şeydi. Hızlı ve fırsatçı olmaktı. Bu işe siyahi insanları geri zekâlı olduklarına inandırarak başladılar. Bu fırsatçılık, beyaz tenli insanların erdemsiz olmasıyla siyahilerin medeniyetlerine kolayca yayıldı. Gücü tanımlarken sadece yukarıdaki kavramlarla yetinsem eksik anlatmış olurum. Güç coğrafyaydı. Coğrafya da kaderdi. Coğrafyayı kader haline getiren ise sadece coğrafya değildi. Çünkü koordineli ve ince elenip sık dokunulmuş olmak bunu açıklıyordu. Eşitsizliğin temeli erdemsizlikle, devam etmesi planlanmış bitmeyen arzularla gerçekleşiyordu. Gücü anladığımıza göre sahiplik kavramıyla devam edelim.

    İnsanlar, sahip olma güdüsüyle keşfettikleri toprakları çitlerle sardılar. Ancak bu onlara yetmedi. Komşularında gördüğü ineğe de göz koydular, kazancından haberdar olmadıkları topraklarının altındaki petrole de. Açlıkla boğuşan topluluklara bir yardımsever gibi giderek onlara yemek vereceklerini söylediler. Verdiler de. Ancak bu sadece göz yanılmasıydı. Ailem doydu diye sevinen koyu renkliler, ileride onları bekleyen felaketi bilmiyorlardı. Sahipliğin sadece mal ile değil de insanların kendileriyle olduğunu kölelerden anlıyoruz. Günümüzde de farklı şekilde devam eden kölelik eski zamanlarda daha acı veriydi. Sabahtan akşama kadar kırbaçlanmaları, farklı yerlerde barınıp yemek yemeleri, doğuştan alçak bir varlık gibi hissettirmeleri çıkılmaz bir labirentin içinde olduklarını gösteriyor. İşin kötü tarafı zamanla bu durumu benimsemeleri ve çocuklarına da öyle öğretmeleridir. Travmatik olaylar yaşayan bireyler genler vasıtasıyla üç kuşak ötesine kadar bu ezikliği taşıyorlar. Bu da her şeyi kabullenmiş, sesini çıkarmayan ve bunu bir günah, kusur sayan insanlara dönüştürüyor.

“Güçlü olan sahip olur”

Ne kadar da net bir cümle değil mi?

Kameramızın merceğini biraz çevirelim ve bulanıklaşan cümlenin netleşen detaylarına odaklanalım.

    Yapılan icatlar, elverişli tarım aletleri ve evcilleştirilecek hayvanlar kıtaların şekillerine, bitki örtüsüne göre değişiklik gösteriyordu. Öküz veya atla tanışmamış bir millet sadece insan gücüyle ne kadar ilerleyebilirdi. Ve ileride bu hayvanlar ile geç karşılaştıkları için pişman olacaklardı. Belki sorunun temeli keşfetme duygusuyla insanların abartılı ve hayran olmaya müsait canlılar olmasıydı. Gördükleri her şeye yücelik veya tanrılık atfetmeleri onların sonu olmuştu. Eğer coğrafi koşullar müsait olsa ve yazı bu insanlara ulaşsaydı bu kadar epik düşünmeyeceklerdi. Çiftlik hayvanlarıyla büyüyenlerin direnciyle daha hiç tanışmamış insanların direnci bir değildi. O topraklara giren yabancılar bu sebeple çiçek hastalığı gibi hastalıklarla kendileri etkilenmeden binlerce insanı ölüme terk ettiler.

Evet terk ettiler.

Hepsi üç kavram ile açıklanıyordu. Tüfek, mikrop ve çelik.

Bu üç kavramın ortak yanı bana göre ölüm.

Üstelik ölümlerin bazıları hemen bazıları ise acı çekerek zamanla gerçekleşiyordu. Aklımıza “Ölüme sebep olan kavramlar mı yoksa onları kullanan insanlar mı?” sorusu geliyor. İlk günden beri tarım, sanayi, icatlar, bilgeleşme ve teknolojinin yerleşim yerlerinin konumundan dolayı farklı şekillerde geliştiğini söylemiştik. Ancak asıl dikkat edilecek yer Güçlü olan sahip olur mantalitesinin doğruluğudur.

    Her güçlü olan sahip mi olur? Hayır, bence sahip olmamalı. Tarihte isteyerek sahip olmayanları ne kadar az görsek de gerçek medeniyetin tanımını oluşturacak olanlar da onlardı.

     Gerçek güç bilgiydi. Ancak her bilgili olan erdemli değildi. İşte bütün sorun buradaydı. Kendini beğenmiş, hiçbir hüneri yokken yüceleştirmiş ve karşıdakinin canını hiçe saymış insanların varlığı coğrafyanın kader olmasındaki en büyük etkenlerdendi. Aradaki farkı kapatmak yerine açtıkları için bu dengeyi sonsuza kadar bozmuşlardı. Günümüzde halen bu geri kalmışlığı azaltmak için çabalar var. Ancak zamanında öyle büyük kıyımlar, ahlaksızlıklar yapıldı ki bu hiç kolay olmayacaktır.

Eskiden ağızlarda dolaşan cümleyi çözdük.

Peki günümüzde ağızlardan düşmeyen cümle ne?

Yukarıda çıkardığımız sonucun ta kendisi “Coğrafya Kaderdir”

    “Güçlü olan sahip olur?”  Cümlesinin sonucunu biz bulabiliyoruz. “Coğrafya kaderdir” Cümlesinin sonucunu ise bulamayabiliriz. Ama kesin olan bir şey varsa onu bizim yazacağımızdır.

Sonuçlar silsilesinde her insanın bir payı vardır. Kimisi mağdur taraftadır kimisi zalim olan taraftadır. Asıl konu ise senin hangi tarafta olacağındır.

Coğrafyanın kader olmasındaki en büyük etkenin   erdemsiz insanların yaptıklarından dolayı olduğundan bahsetmiştim. Bunun dengelenmesi ise ancak erdemli insanların yaptıklarıyla olur.

Onun için tarafını seçmen gerekiyor. Erdemli mi olacaksın yoksa erdemsiz mi? Hatta tarafını seçmen yetmiyor. Oranın müdavimi olmalısın.

Nice ilkeleri olan insanlar zamanla yozlaşmıştır. Hayalleri olanların kalbi katılaşmıştır. Üzücü bir şey varsa o da erdemsizlerin kuralı yoktur. Her zaman bir sıfır öndedirler.

Ama sakın pes etme.

“Adalet Topaldır, Ağır Yürür Fakat Gideceği Yere Er Geç Varır”

Kaynakça:

Tüfek, mikrop ve çelik belgeselinden yararlanılmıştır.