Tayyip ASAR (İstanbul, 2022)
Tarzıma kimse karışamaz.
“Tarzıma kimse karışamaz” diyorum. Diyorum da kimsenin karışmasına gerek mi var? Oluşturduğumuz tarzlar gerçekten bizim mi? Yine kime hayran olduk da onun gibi giyinmek istedik?
Yanlış veya içi boş bir şeyi herkes yapıyorsa o şeyin hastalıklı olmasının değeri kalmıyor değil mi? Hatta o şeyden uzaklaşanlara sanki hastalıklı olan onların yaptıklarıymış gibi davranırız. Ve bir gram bile suçluluk çekmeyiz.
Oysa meşhur olan şeyler; moda, herkesin izlediği film ve diziler, herkesin okuduğu kitaplar, dergiler ve popüler saç sakal stilleri… Bütün bunlar bizi bir yere sürüklüyor.
Kimisi yalnız kalmamak, muhabbet açmak için bir bahane olarak kullanıyor bunu. Kimisi cool(Havalı) bireylerden olmak istiyor.
“Ateşiniz var mı?” sorusu erkek veya kadın fark etmeksizin en fazla duyulan popüler bir kültür haline geldi. Bunu bilenler içmeseler dahi ceplerinde muhakkak bir çakmak taşır.
Popüler kültür o kadar gariptir ki saç stilinizi, faullerinizin uzunluğunu o belirler. Yani kapitalizmin tüketim toplum dayatmasından ziyade siyasi sebepleri de vardır.
Bir kral Fransa’yı ziyaret eder ve peruğu beğenir. Geri geldiğinde zengin kesime peruğu anlatır. Birileri çıkar ihtilal yapar. Kimse peruk giymeye cesaret edemez. Yoksa başlarındaki peruğun yerini giyotin alacaktır. Yani birileri hep bir şeyler yapar ve bazı kesimler onların peşlerinden giderek görünüşlerini, fikirlerini(sözde) değiştirirler.
Peki ne yapmalı? Bunları anlatan senin bir tarzın yok mu? Aynı bataklıkta dolaşmıyor musun derseniz. Evet, dolaşıyorum derim.
Bu hayatta üstün olmak nedir desem cevabınız ne olurdu? Daha fazla paraya sahip olmak mı? Statünüze belirli kimseler tarafından saygı duyulması mı? Daha bilgili olmak mı? Beş farklı dil bilmek mi? Belki uzun bir boy, saç, sakal. Belki yazlık bir ev. Belki de günümüzün popüler sevgi gösterisinde başarılı olmak ve kızların veya erkeklerin sana hayranlıkla bakması, seninle birlikte olmak istemesi, sırf onu ikna etmek için inanmadığı bir şeyi sonuna kadar savunması. Farkında değiliz -ya da farkındayız- ama popüler kültür bizi iki yüzlü bir insana dönüştürüyor.
Para babası olmanın, kaslı veya fit vücuda sahip olmanın, binlerce kitap okumanın vermiş olduğu kibirle üstünlük taslamak, mükemmel bir haz verir insana. Elbette güzel gözükmek, kitaplarla yaşamak güzeldir. Ama binlerce kitap okuyup anasır-ı erbaa’dan nasibini alamamak, hayvan ve bitki sevgisinin ne olduğuna dair fikrinin olmaması kabul edilebilir bir şey değildir. Kendini üstün zanneden, bilgili ve kibirli bir ahmak olmuşsundur. Bir garsonla milletvekilinin veya akademisyenin arasında hiçbir farkın olmadığını bilmen gerekir. İnsanlığa bilimle katacağın hiçbir yenilik, insanlığın kendisinden değerli olamaz. İnsanlığı yok edip ölümsüzlük formülünü bulmak kadar abestir bu.
“Ben de milletim.”demiş. Necip Fazıl Kısakürek
İnsanların renkleriyle, yaşadığı coğrafyayla alay edilen bu dünyada erdemliliğin ne demek olduğu kavranamamışken basit düşüncelerle yetinmeyi biliyoruz. Şan şöhret, insanların arasında değer görmek nasıl güzel bir şeyse o kadar da tehlikeli ve insan olduğunu unutturma konusunda ustadır. Cümlelerini dikte etmek bir yana onlar karşısında eriyip büzülen insanları görmek, onca bağrışmayı dinlemeye mahkûm etmek, otorite ondaysa gücün zehrinden beslenmek inanılmaz bir tatminlik sunar. Bu kolay ve hastalıklı bir duygudur.
İşte popüler kültürün kölesi olmak budur.
Erdemlerini hiçe sayarak toplumca doğru ama gerçekte yanlış olan şeyleri, toplum tarafından kabul edilmek, onlarında yanlarında yer almak için kullanmaktır. Normalde durup “Bunun benim vicdanıma dokunduğunun farkındayım. Demek ki iyi bir şey değil.” demek yerine prensiplerimizden ödün vererek kölelik kaşesini vücudumuza basıyoruz.
Bütün bunları anlatırken kendime pay çıkartıp kendimi aklama gibi bir niyetim yok. Biz insanlar alçaklık ve üstünlük tahterevallisinde bir sağa bir sola yalpalayan varlıklarız. Ve bu terazide aslında hiç olmayan parametreler üzerinden yorumlar yaparak üstünlük taslamanın bir anlamı yok.
Üstünlük takvadadır. Kibir, gurur, tamah, hırs, heva, heves. Bunun gibi hastalıklar bizi takvadan alıkoyar. O yüzden alçak olma potansiyelli insanların başına kendimi koyuyorum. Çünkü her saniye bu hastalıklara bulaşabilirim.-bulaşmış da olabilirim- Belki yıllarca korurum kendimi. Ama üstünlük yeterli değildir. Bunun son nefesine kadar devam etmesi gerekir. Ya da en kötü, son nefesini verirken o hal üzerinde olman esastır.
İşte köleliğin devam ettiği günümüzde popüler kültürün meşhur altı hastalıktan beslenip takvadan ödün verme pahasına direktifler vermesi ve bizim de buna ayak uydurarak kendimizi tatmin etmemiz gerçeğin ta kendisidir.
Bunu özgürlük adı altında yapanlar da mevcut. Yaptığın şey yanlışsa ve bu toplumu zehirliyorsa benim de sana dur deme hakkım elbette olacaktır. Toplumu etkileyen her şey seni, beni ve bizi devreye sokar. İşte bu sebeple herhangi bir firmanın kapitalist tavırlarıyla sizin üstünlük arzunuzu sömürmesine, sağlığınızla oynamasına izin vermeyin.
Her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Gecenin en güzeli olmak sizi üstün yapmaz. Gücün elinizde olması istediğiniz şeyi yapma salahiyeti vermez. Yaptığınız işlerde iyi olabilirsiniz. Bununla gerektiğinde övünmek sizi fazla mütevazi olma erdemsizliğinden korur. Ama konuyu ilk olarak sizin açmadığınızdan emin olun. Üstünlük sanrısında olmak size bir şey kazandırmayacaktır.
Üstünlük sanrısı çekmemek dileğiyle…
(2022)